24 Aralık 2011 Cumartesi

2011 Tortusu..



Madem yortulayamıyoruz.. O zaman tortulayalım..

2011'de sahnede en çok izlediklerim dolayısıyla en çok dinlediklerim.. Kurban, Melis Danişmend, Cingi..

2011'de kalanlar.. Acıdır ama doğrudur Teoman ve REM 2011'de kalmıştır.

2011'de gidenler.. Amy'nin ölümünü Murat'ın mesajıyla öğrendim.. "Yok yok yalan haberdir" dedim ama 1-2 saat sonra ofiste Amy anısına bir şeyler yaparken buldum kendimi.. Genç ölüm, cahil ölüm diyebiliyorum sadece..

Evde en çok dinlediklerim.. İnsanın işi müzikle alakalı olunca, herkesin zevk için yaptığı şeyin içine bir takım zorunluluklar girince evde ister istemez bağır çağır Türkçe Pop (Sezen, Hande Yener, Ajda, Halil Sezai) ve başucu albümlerimin tamamını -The Cure' & Depeche Mode- dinledim.. Paralı da olsa ara ara 'Kaybedenler Kulübü' dinledim.. Ayça döndü diye sevinip net'ten dinledim.. Ama sonra netti bilemedim..

Yolda dinlediklerim.. Her sabah bıkmadan usanmadan Geveze'yi dinledim.. Akşamları işten dönerken Cenk&Erdem, spordan dönerken Power Türk dinledim.. Cüneyt Kaşeler Lig Radyo'da olduğundan beri de cuma akşamlarımın vazgeçilmezi oldu..

İzlediklerim.. Behzat Ç (her türlü dizi - film - tanıtım - fragman) Leyla ile Mecnun (bir ara nasıl olsa izlerken ağlayacağım diye üzüntülerimi pazartesiye sakladım bu da 2011'in itirafı olsun) Bu yıl az film izledim.. Hangover 2 ve Due Date'i toplamda 20 kere falan izlemişimdir.. Evet 'Bir Zamanlar Anadolu'da'yı daha izlemedim. Bu nedenledir ki 'Bizim Büyük Çaresizliğimiz' benim 2011 filmimdir..

Okudukça... Yine kendi yazarlarımı (Nick Hornby, Murat Menteş, Murat Uyurkulak) okudum.. Orhan Pamuk'un Saf ve Düşünceli Romancısı beni en çok zorlayan kitaptı. Doğu Yücel'in 'Varolmayanlar'ın yarısındayım.. Meraktan ölüyorum devamında ne olacak diye.. Bitince yazarım.. Sonunu değil hissettirdiklerini.. 2011 bitmeden bitireceğim..

Can boğazdan.. Yediklerimi yazmayacağım korkmayın.. Ocak'tan beri 10 kilo verdim.. Son 2-3 ay öncesine kadar kurallar dışına çıkmadım.. Sağlıklı olmanın ne şahane bir şey olduğunu anladım.. 2012'nin başında yine 3 aylık bir diyet olayımız var!

Tanıştıklarım.. Daha önce de yazmıştım.. Ben bu pilates işini çok sevdim.. Hem pilatesle hem de birbirinden güzel hocalarım Canan, Pırıl ve Ayşe'yle bu yıl tanıştım.. Hepsiyle tanıştıran Gamze'ydi.. O konuya da geleceğim :)

Güneşi gördüm.. Psikolojim kadar bünyem de hassas olduğu için ateşten ve hastalıktan güneşi gördüğüm 1-2 havale geçirdim.. Ama yırttım çok şükür :)

Eğlence: Arkadaşlarımla gittiğim her konser, çalıştığımız her festival güzel anılarla geçti. Ama Gamze'nin doğum gününde eğlendiğim kadar uzun zamandır eğlenmemiştim.. Bir o kadar süre daha aynı geceden olmaz her halde :)


Soldan Madruk yaklaşıyordu.. 2012 sonumuz olur mu bilmem ama her yıl sağlık, mutluluk, başarı dileyip; daha sağlıksız koşullarda haktan, adaletten yoksun, demokrasiden uzaklarda, içine kapanan, yılmış ama yıkılmamış bireylere dönüşüyoruz. 2012'de her ne olacaksa iyi bir şey olsun ve birdenbire olsun..

İyi şeyler birdenbire olur.. Oğuz Atay, Korkuyu Beklerken, sf. 42

3 Aralık 2011 Cumartesi

Cingi 12



Hemen söyleyeyim yazının başlığının 'Cingi 12' olma sebebi 21 Kasım'dan bugüne geçen 12 günün dolu dolu, çok güzel, çok yoğun, yorucu ama mis gibi Cingi ve ekibiyle geçmesi.

21 Kasım Pazartesi: Artık gelenekselleştiği üzere Cingi'yle birlikte bu kez yarı akustik, yarı elektrik Queen ve Freddie Mercury şarkılarından oluşan bir anma programı çektik. Cingi ve Dream TV ekibinin mesaisi sabah 10.00'da başlayıp, gece 01.00'e kadar sürdü. 3-4 minik krize rağmen ses düzeniyle, görselliğiyle ve içeriğiyle her şey mükemmeldi.

24 Kasım Perşembe - 21.30 - Babylon: Babylon'a girdik. Üst kata çıktık. Konser başladı. O kadar yoğun ve güzel bir geceydi ki aralarda hüzünlenip gülerken kaçırdığım bir çok şeyi Bora'nın çektiği fotoğraflara bakarken hatırladım.

29 Kasım Salı: Cingi'nin vokal dalında yarı finalde yarıştığı queenextrawaganza'da finale kalan isimler açıklandı. Kazananların en üst sırasında çığlık atarken emin olmak için 2-3 kez baktığım isim vardı. Selçuk Sami Cingi!

02 Aralık Cuma: Her ay Hayal Bistro'da solo geceler düzenleyen Cingi'ye bu kez büyülü sesiyle bizi uzak yerlerdeki okyanus kıyılarına götüren Melis Danişmend de eşlik etti. Melis'in Sır, Bin Doz Öfke ve Kettle'ını bu kez Cingi düzenlemeleriyle dinledik. Bir de Pearl Jam 'Jeremy' ve U2 'With or Without You' cover'ları çaldılar ki güzel ses, iyi müzik hepsi içine aldı bizi.

Evimizde, odamızda, dostlarımızla gibi samimi bir konser gecesinin ardından Cingi'yi 05 Aralık'taki final için Los Angeles'a uğurladık. Şans meleklerini de peşinden yolladık.

Şimdi heyecanlı bekleyiş var. Sonuç ne olursa olsun başından beri olayın uluslararası bir müzik başarısı olduğunu anlayıp destek veren herkese sadece kendi adıma teşekkür ediyorum. Bazen doğru ve güzel şeyler yaparken en önemli şey sadece doğru anlaşılmak olabiliyor. Ne mutlu anlatabildiysem.

Notcuk: Bu güzel fotoğrafı çeken adam Bora Balar'dır. Şurda da daha binlerce güzel fotoğraf vardır. http://www.borabalar.com/borabalar.com/BABA_SAYFA.html




5 Kasım 2011 Cumartesi

Seviyorum Merkez!


Behzat Ç.’yi ne kadar sevdiğimi uzun uzun anlatmayacağım. Van Depremi’nden önceydi. Behzat Ç. Seni Kalbime Gömdüm’ün İstanbul galasına çift kişilik davetiyem gökten önüme düştü. Kaybolmasın diye pamuklara sardım. Sonra deprem oldu. İptal olur gala diye düşündüm. Adam Film’e telefon ettim. İptal değil ama çok şaşalı bir gala olmayacak dediler. Benim için çok önemliydi gitmeliydim. Ve de gittim. Hem de en az benim kadar Behzat Ç. seven Gamzem’le. İstinye Park’a tam gala başlarken girdik. Ortalık sakindi. Hayalet, Akbaba, Harun (yarısını Ankara’da bırakmış gibi zayıflamıştı), Eda, Şevket ve Behzat Amiri’mi bir anda karşımda görünce inanmak için biraz bocaladım. Serdar Akar kısacık bir konuşma yaptı. “Buruk bir gala” dedi. Sonra kalabalık çoğaldı. Biz de yer kalmaz diye aralardan sıyrılıp Salon 3’e girdik. 3 sıra oyunculara ayrılmıştı. Arkalara oturduk. Demek ki oyunculardan bir kaçıyla beraber izleyeceğiz dedik. Önce yine Hayalet’i gördük. Sonra tek tek herkes bizim salona geldi. Akbaba içeri girdiğinde yanımızda oturan amca “Bak, bak Baykuş da geldi” dedi. Döndük “Baykuş değil Akbabaaaa!!!” dedik. Hiç sinirlenmedik J

Seni Kalbime Gömdüm…

Salona en son alkışlar eşliğinde Erdal Beşikçioğlu, Serdar Akar ve hafif yaramaz halleriyle Emrah Serbes geldi. O anlarda kalbim hafiften sıkıştı. Bu kadarını beklemiyordum. “Yuh” dedim kendime. Rüya takımla aynı salonda izleyecektim filmi. Gelelim seyrimize... Filmi eleştirecek kadar derin sinema bilgim yok malumunuz. Ama diziyi bilenler için daha özenilmiş uzun metrajlı klasik bir cinayet büro hadisesi diyebilirim. Cansu Dere bu filmde neden var diyenler gitsin izlesinler. O zaman anlayacaklar neden rol aldığını. Tardu Flordun da Red Kit rolünde sırıtmamış. Ama çok pis sırıtıyor o ayrı! Ayda Aksel'e rolü de tavrı da en şahanesinden cuk diye oturmuş. Keşke dizide de izlesek zaman zaman.

Küfür, şiddet ve espri gırla...

Herkes izlesin, espriler yayılsın diye bekliyorum. Yapıyorum anlayan oluyor anlamayan oluyor. Red Kit’in derdi benimle midir nedir anlamadım. Önümüz bayram, tatil. Gidin izleyin la!

27 Ekim 2011 Perşembe

Van'a yine bahar gelsin diye...

Van'da yaşanan depremin yaralarını bir nebze olsun sarabilmek adına bu pazar 'VanİçinRock' var. Açılış konseri Hayko Cepkin'den.

Van ve Hayko Cepkin'in yeri bende apayrıdır. 2008 baharında Hayko Cepkin' Konseri için gitmiştik Van'a. Neredeyse dört yıl olacak. Aşağıda o günlerde yazdığım ve Dream Dergi'de yayınlanan bir yazı var. Van'a yine bahar gelsin, yeniden konserler olsun, şarkılar söylensin diye...

‘Hayko’ Doğudan Yükselir!

‘Tanışma Bitti’ albümünün tanıtım turnesi kapsamında memleket topraklarnı karış karış dolaşan Hayko Cepkin'in peşinden Türkiye'nin en doğusuna, Van'a gittik. Ve gördük ki tanışma çoktan bitmiş. Hayko en batıdan en doğuya gençlerin gönlünü fethetmiş.

Soğuk bir Şubat günüyü. Hayko Cepkin'in Türkiye turnesinin tüm duraklarını içeren bir mail aldım. Diyarbakır, Batman ve Van'ı listede görünce ne yalan söyleyeyim biraz şaşırdım. Yayın yönetmenimiz Şafak Ongan benimkinden farklı bir tepki gösterdi. Bana Van konserini çekmemiz gerektiğini anlatırken çok heyecanlıydı. Hayko Cepkin Van'a gidiyordu. Biz de peşinden gidecektik. Van Türkiye'nin en doğusuydu. Orada da Hayko Cepkin dinleyen, Dream TV İzleyen, Dream Dergi okuyan gençler vardı. Bunu kaçırmak olmazdı.

17 Mart 2008: İstanbul'da sıcak bir bahar günü. Uçağa atlayıp Van Gölü'nün üstünden geçip Van'a ulaştık. Herkes “soğuk olur” diye uyarmıştı ama Van'a çoktan bahar gelmişti. Bir önceki gün Diyarbakır'da 1500 kişilik coşkulu bir seyircinin karşına çıkan Hayko Cepkin ve ekibi sabah 05.00'te Van'a gelmişti. Onlar uyurken biz kısa bir Van turu yaptık. Konser saati yaklaşınca da Van Kapalı Spor Salonu'na doğru yola çıktık. Sahne kurulmuş, soundcheck için Hayko bekleniyor. Ve Hayko… Dinlenmiş, huzurlu ve mutlu bir şekilde gelip bize "Hoş geldiniz" diyor ve koyu bir muhabbet başlıyor.


İstanbul'u özledin mi?
İstanbul çok karışık, kaos. Ben yollarda olmaktan çok mutluyum. Temiz hava yollar... Türkiye'yi dolaşıp konser vermek müthiş bir şey. Birkaç olumsuz ey dışında tüm konserlerimiz harika geçti. Ama motorumu ve sevdiklerimi özledim o ayrı.

Van'ı sevdin mi?
Henüz dolaşma fırsatım olmadı. Ama otelimiz göl kenarında. Hava çok güzel. Buraya gelirken şarkıya konu olmuş Malabadi Köprüsü'nden geçtik. (Şarkıyı söylüyor.) Çok güzeldi. Bunları görme fırsatımızın olması harika.

Her gün konser var. Bu yoğun tempoda nasıl bu kadar enerjik olabiliyorsun?

Aslında her gün konser şöyle var. Dört gün ard arda konser. Sonra üç gün dinleniyoruz. Bu akşam Van'da sahne alacağız. Ardından üç gün tatil. Sonra da Kars'ta konserimiz var. Günde sekiz saat uyumaya ve fırsat buldukça spor yapmaya özen gösterince her şey yolunda gidiyor.

Yavaş yavaş turnenin sonuna doğru yaklaşıyorsunuz. Ufukta neler var?


Bu yıl konserlerle bitecek. Arda projeler oluyor. En son Teoman'ın tribute albümünde 'Gökdelenler'i söyledim ki çok sevdiğim bir Teoman şarkısıydı. Üç Hürel'in tribute albümünde de yine bir şarkı söyledim. Başka teklifler var, projeler var. Onlarla ilgili görüşmeler devam ediyor. Ama biz yazla birlikte katılabildiğimiz kadar festivale katılıp bu yılı böyle bitireceğiz. 2009'un başından itibaren de yeni albüm için kapanacağız.


Bundan altı gün önce doğum günündü ve çok güzel bir hediye aldın. Neler hissettin?

Fanlarım tarafından kurulan bir site. Stüdyoya girip 'Sıkı Tutun'u benim için söylemişler kaydetmişler. Hediyeyi aldığımda çok bir şey söyleyemedim. Şimdi de söyleyemiyorum. Sadece şunu söyleyebilirim: Hayatımda aldığım en güzel hediyeydi..

Yaren Aygen DEMİR



14 Ekim 2011 Cuma

İyi Müzik!






























Az laf çok fotoyla anlatacağım. Geçtiğimiz cumartesi akşamı Selçuk Sami Cingi'nin Hayal Bistro'daki konserinde bir şey farkettim. Herkesin konuştuğu, dinlediği müziklerin dışına biraz çıkınca kendinize en büyük hediyeyi veriyorsunuz. Cingi'nin 2. albümüyle ilgili şimdi çenemi sıkı tutmam gereken bir dönem :) Ama bilmemiz gerekenleri tam da buraya yazıyor günbegün. Ama geçtiğimiz cumartesi akşamı sürpriz konuklarla çok iyi hazırlanmış akustikle başlayıp, güzel cover'larla devam eden ve doğaçlama biten bir konser gecesi yaşadık. Deli kalabalık değildi bu yüzden de Cingi bize eve çağırmış gibi takıldık, eğlendik, kulaklarımıza güzel sesler hediye ettik. Yine geçtiğimiz salı akşamı Erkan Oğur, Derya Türkan ve Vincent Segal'i Aya İrini'de farklı melodilerinin ayini olarak niteleyebileceğim bir konserde izledim. Konserin yarısında çıkmaya çalışırken Erkan Oğur'dan iyi bir ayar alan hanım ablayı saymazsak her şey kusursuzdu.

Son olarak da az önce koşup geldiğim Borusan Müzik Evi'nin açılış konseri var. Mercan Dede'nin misafirleri; Ceza ve Hüsnü Şenlendirici idi. Önce Mercan Dede'nin seti ve canlı orkestrasıyla güzel şeyler dinleyip, sonra semazenle daha da ruhanileşen bir gösteri izledik. Ceza, Mercan Dede ile ilk ortak çalışması 800 ile açılışı yapıp, 3-4 şarkılık minik bir konser verdi. Mercan Dede dinleyicisi Ceza'yı hemen kabullenip 'Holocoust'ta 'mamammammammiii' diye bağırmaya başladı. Gecenin son konukları Hüsnü Şenlendirici ve çetesiydi. Çete diyorum çünkü siyah ve ağır abiler. Ama klarnet sesi ve yetenek her şeyi unutturdu.

Notcuk: Bu konserlerin hiç birinde, sağda solda çok güzel ahkam kesen müzik eleştirmenlerini görememem de ayrı bir keyifti :) Onlar canlı müzik dinlemek yerine sağdan soldan duyduklarını yazmaya devam etseler de iyi müzik doğru adrese bir şekilde ulaşıyor.

2 Ekim 2011 Pazar

Kreş'ten Zakkum'a...


Hastalıktı hazırlıktı derken uzun zamandır konsere gitmiyordum. Dün gece acısını çıkardım. Arkadaşlarımın tüm ağırkanlılığına rağmen Bronx Pi'ye girdiğimizde Kreş konserin başlarındaydı ve Terli ve Kirli çalıyordu nefis bir sound'la. Yeni albüm 'Çıplak'tan şarkıları ilk kez canlı dinledim. 'Jamaika', 'Gül Açan Dudaklar' ve 'Bu Şarkı' hem nefis hem de herkes çoktan ezberlemiş bile. Yarım Kalan Şarap'ı Zakkum Konseri'ne doğru uzadığım için maalesef bu kez kaçırdım. Ama bir saatlik konser dinletisi boyunca süper insan tonemaister Berk Kula'nın da katkılarıyla cayır cayır bir Kreş dinledim. Özlemişim. İyi geldi. Gelelim en son 8 Nisan'da lansman konserinde yine Hayal Bistro'da izlediğim Zakkum'a... Onlar Ankara'dan benim için kalkıp gelmişler gibi hissediyorum her defasında çok mu bencilim bilemiyorum. Zakkum sahnede sadece şarkı söylemiyor, şov var, hüzün var, en önemlisi de samimiyet var. Yusuf'un sataşmaları, Cem'in pasları da cabası. Bir de ben hiç sevmem ama Ebru Gündeş'ten 'Kaçak' cover'ladılar ki hemen hem Zakkum'u hem de Ebru Gündeş'i en iyi bilen Gamze'ye (Elgin) mesaj attım. Onun tepkisi bu cover'ın güzelliğini daha iyi anlatıyor.. OOOOVVV KAÇAK :)

Kreş'i de Zakkum'u da ayrı ayrı çok sevdiğim için dün iki konserden de bir saatlik nefis anlar hediye ettim kendime. Sırada 08 Ekim Cingi ve 15 Ekim Kurban konserleri var.

Ortak payda: Sanırım bir süre gece konserlerinde bol bol Teoman şarkısı dinleyeceğiz. Teoman müziği bırakmış gibi olmayacak böylece. Kreş'in zaten muhteşem cover'ladığı 'Bugün'ü Teoman'a selam çakarak söylediler bu kez. Zakkum ise önce Teoman potborisi yapıp sonra ilk albümlerinde Teoman ile düet yaptıkları

Her iki konserin de beni en çok mutlu eden tarafı yanımda anırarak gülen ya da carcar konuşan tipler yerine sahneye konsantre olmuş mükemmel izleyicilerin arasında olmamdı. Yaşasın bilinçli fanlar!


Bilgi - Belge: Kreş konser fotoğrafını Serkan Fidan'dan aparttım. Kendisini konserde görmedim ama gelmiş sanırım. Adamın elinde belge var. Zakkum Konseri'nde bağırmaktan, coşmaktan fotoğraf neyin çekemedim. Zaten melek gibiler çeksem de çıkmayabilirdi .)

21 Eylül 2011 Çarşamba

Yağmurda Pilates!

Ne zaman yağmur yağsa hep güzel şeyler olur hayatımda. Bugün de devam etti damlacıkların büyüsü. Veeee yeniden sahalara döndüm. Haziran sonundan beri taximpilates'te başlayan maceram hastalık yüzünden bir haftacık sekteye uğramıştı. Ama çok zorlanmadan geldim üstesinden. Şimdi bana Pilates konusunda espri yapmayın derim. Çünkü vücudumdaki değişim dışardan çok net gözüküyor. Bacaklarım inanılmaz inceldi. Her bir kasımın nerede, ne alemde ve ne kadar tembel olduğunu öğrendim. Her şey yolunda giderse yakında kaslarım daha belirgin olacak. "Ay ne yapsam kilo veremiyorum", "Spor bana zor geliyor" demeyin. Sonuçlarını yavaştan hızlanarak alacağınız tek spor bu. Tabii size tavsiyem işin uzmanından bilgi almanız. Önce vücudunuzu tanıyan, sizi doğru yönlendiren, asla moralinizi bozmayan, derslerden kaçmamanız için ajan gibi sizi takip eden (şaka, şaka) süper insanlar eğitmen ve can yoldaşı olarak taximpilates'te.

18 Eylül 2011 Pazar

Ayça Şen Hala Başkan


Dün gece çok güzel bir şey oldu. Ayça Şen yeniden programa başladı. Hem de internetten. Yanına mesutbahtiyar Fatih Aker'i de alarak. Biliyorsunuzdur 'Kaybedenler Kulübü' de internetten yayın yapıyor. Hal böyle olunca da sansürsüz, kasmadan ve yılmadan yayın yapacakları bir mecra doğmuş oldu. Akacak mecra buldular. Bir radyo çocuğu olarak bu duruma en çok sevinenlerdenim. Gelelim dün geceki programa. Sonradan öğrendik ki Ayça ve Fatih yan yana değillermiş. Herkes kendi evindeymiş. Skype üzerinden konuşup yayına vermişler. Beni en çok bu kısmı heyecanlandırdı. Yani 2 arkadaşın telefon konuşmasını dinler gibi program dinlemek. Programa twitter üzerinden gelen eleştirilerin çoğu dağınık bir akışı olmasıyla ilgili. Ama ben bu doğallığı sevdim. Ayça'nın gidip Memo uyudu mu diye bakması falan efsaneydi. Benim ufacık eleştirim şu yönde. Hürriyet'i açalım, Milliyet'i açalım demeden direk haberlere geçseler sanki daha cici olacak naçizane.

Yine de abimle yorgan altında 'Kaybedenler Kulübü' dinlediğimiz günlerden bu noktaya geliş kolay olmadı ama gelinen nokta bence şahane. Yürü ben Ayça Şen Başkan Fatih Aker Şampiyon!

Bilgi - Belge: Yayını şurdan dinleyebiliyoruz: http://sosyalradyo.com/index.php Pazartesi akşamı da var mesela. 23:00 civarı başlıyorlar yardırmaya. Bu da facebook sayfası: Twitter'dan da paşaları şu şekilde takip edebilirsiniz: aycasenbaskan, mesutbahtiyar

17 Eylül 2011 Cumartesi

Futbol Ateşi

Madem bende de futbolda da ateş yüksek, o zaman dedim ver elini 3 sezon öncesinin Rıdvan Dilmen & Güntekin Onay röportajına. O günlerde her şey daha güzelmiş. Okuyunuz eski güzel gollerin hatırına...

Gol oldu!

Futbolu konuşanlar deyince, akla gelen en önemli iki isim Rıdvan Dilmen ve Güntekin Onay’la topun oyunda kaldığı süre içinde, ara ara markajlarla sadece futbolu konuştuk.

Rıdvan Dilmen ve Güntekin Onay cephesinden bakınca futbol; fena halde hayata benzemiyor, hayatın ta kendisi. Hafta içi randevu için Onay’ı aradığımızda “20.25’te binaya giriş yapmış olmalısınız çünkü 2 maç arası (Kayseri Spor-Fenerbahçe, Beşiktaş-Çaykur Rize) ve sadece yarım saatiniz var” dedi. Ne kadar dakik diye düşündük. Bütün talimatlara uyduk. Ama Ntv binasından girdiğimizde saat 20.10’du ve Fenerbahçe 2-1 yeniliyordu.(Kerem’in sinirleri tepesindeydi) “Erken geldik, kantinde bekliyoruz, yeniliyoruz, gerginiz, maç bitince geliriz” diye aradık. Sonra da ekranın karşısına geçip bildiğimiz bütün duaları ettik. İşe yaradı. En azından Kayseri maçı berabere bitti. Hemen Rıdvan Hoca’yı görmek istedik. Yanına çıktık. Upss! Fatih Terim maçı izlemeye gelmiş ve gitmek üzere. Röportaj sözü aldık. Kendisini uğurladık ve yarım saatlik süremizi iyi değerlendirip “%100 Futbol”un iki forvetiyle sohbete başladık.

Futbol ateşi

Koyu bir Arsenal taraftarı olan İngiliz yazar Nick Hornby “Futbol Ateşi” adlı kitabının bir yerinde tüm futbol hayatı boyunca futbolla değişen ruh halinden ve buna katlanmayı öğrenmiş yakınlarından bahseder. Şimdi karşımızda Fenerbahçeli efsane bir futbolcu ve Beşiktaşlı ekol bir spor yorumcusu var. Biz de futbol ateşinin taraftar ruhu kısmıyla işe koyuluyoruz.

AYGEN: Buraya gelirken rahattık. Kayseri maçını kazanırız diyorduk. Ama berabere kaldık. Yine de Fenerbahçe şampiyon diyebilir miyiz?

RIDVAN: Kazanmış olsa da onu söyleyemezdik zaten. Geçen seneki ligin bitiminden dolayı artık onu söylemek mümkün değil.

KEREM : Hocam, siz FB’li, Güntekin BJK’li maçları nasıl seyrediyorsunuz?

RIDVAN: Güntekin’in Beşiktaş’ın maçlarını izlerken ne kadar heyecanlandığını biliyorum. Ben de öyleyim. Az önce Fener maçını izlerken ne uğurlar yaptım. Ama bunu ekrana hiç yansıtmıyoruz. Çünkü izleyiciye saygımız var. Sadece işimizi yapıyoruz.

AYGEN: Neden tuttuğunuz takımları saklamak gibi bir kaygınız yok?

GÜNTEKİN ONAY: Şunu insanlar aklından çıkarmasın. Futbolun içinde olan bir insanın takım tutmaması diye bir şey olamaz. Bir kere bunu hepimiz kabullenelim. Herkes Beşiktaşlı, Fenerbahçeli, Galatasaraylı olabilir. Ama ben Ntv’de çalışıyorum. Rıdvan Hoca da Ntv’de çalıyor. Ben Beşiktaş Kulübüne hizmet etmiyorum. Beşiktaşlıyım ama izleyiciye saygım var. Ntv’ye hizmet ediyorum. Kişilerin düşündüğü gibi değil. Rıdvan Hoca da geçmişte Fenerbahçe’ye hizmet etti ama şu anda Fenerbahçe’ye hizmet etmiyor. Futbola hizmet ediyor.

KEREM: Peki ilerde Fenerbahçe‘ye hizmet edecek mi?

RIDVAN: Açıkçası öyle bir düşüncem yok şu anda. Antrenörlük yaparım. Ama neresi olur bilemem.

AYGEN: Aranızda bir iddialaşma ya da rekabet var mı?

RIDVAN: Kızdırma var. İddialaşma ya da rekabet yok. Ama birbirimizi kızdırıyoruz. Ama bu genel anlamda var. Sadece Fenerbahçe – Beşiktaş konusunda değil. Biz birbirimizi her konuda kızdırırız.

Nereye bakıyor bu adamlar?

Her konuda iyi anlaşan, birbirine takılmadan edemeyen iki yakın dost Dilmen ve Onay. Ama ortak konu sonsuza kadar futbol. Adeta zehirlenmiş gibiler. Bir yandan sorularımıza cevap verip bir yandan da aynı anda 3 ekrandan maç takip ediyorlar. Anlıyoruz ki olay sadece canlı yayında maç yorumlamaktan ibaret değil.

KEREM: Hocam her gün görüşüyor musunuz? Programa nasıl hazırlanıyorsunuz?

RIDVAN: Haftanın birkaç günü görüşemediğimiz zamanlar oluyor. Dünyanın neresinde maç olursa olsun 2A da olsa izliyoruzdur. Mutlaka telefonlaşırız. Yorum yaparız. Sadece ekranda yorum yapmıyoruz. Arar beni. “Maçı izliyor musun?” Der. “İzliyorum” derim. 10 dakika şöyle oldu böyle oldu diye tartışırız. Hatta bugün Trabzon maçı başlayınca beni aradı. Ben ilk dakikalarına yetişemedim. “Yattara ve Ceyhun’la başlamadı” dedi. Biz aslında programa o anda doğal olarak hazırlanmaya başlıyoruz. Çünkü biz 22.00.de yayına gireceksek 22.00’ye beş dakika kala konuşmuyoruz. Bütün bir hafta maçları konuşup, futbolla yaşıyoruz.

AYGEN: Gelelim Rıdvan Hoca’nın yorumculuğuna… Sizce nasıl?

GÜNTEKİN: Rıdvan Hoca Türkiye’nin en iyi yorumcusu. Fakat Türkiye’nin en iyi yorumcusu derken önemli olan bir şey var. Çok iyi yorum yapabilirsiniz, ama evrensel bir bakış açısıyla yorum yapmanız gerekir. Herkes Rıdvan Hoca gibi bakamıyor. Türkiye’de “Fenerbahçeli Rıdvan” olarak biz onu tanıdık, sevdik. Fakat şu anda bir referans yorumcu oldu. Milli Takım’ın da yorumcusu Rıdvan Dilmen, Fenerbahçe’nin, Galatasaray’ın, Beşiktaş’ın da yorumcusu O. Herkes kendi takımıyla ilgili Rıdvan Hoca’nın ne diyeceğini merak ediyor. Onun söylediklerine kulak asıyorlar.

KEREM: Yorumculukta kolaya kaçmak var mı hocam?

RIDVAN: “Lugano’nun yaptığı doğru, sarı kart doğru” demek insanları aldatmak demektir. “Hayır o pozisyon kırmızı kart penaltı” diyeceksiniz. Doğrusu da o zaten. Bunu neden söylemezler onu da anlamam. Yoksa işin kolayı var. Bu böyle yani. O zaman benim Fenerbahçeli olmadığım mı düşünülüyor. Alakası yok. Ben çok seviyorum Fenerbahçe’yi. Belki şu an hazırlıksız yakalandım. Çünkü üzüldüm maçtan dolayı. Ama programa gireceğiz. Hayat devam edecek. İnsanlar yorumlarımızı merak ediyorlar. Biz sizden sonra maçın analizini bir kez daha yapacağız. Beşiktaş maçının da analizini yapacağız. Ondan sonra yayına gireceğiz.

KEREM: Karşıt görüşleriniz oluyor mu? Reklam arasında birbirinize “Abarttın bence, o yorum yanlış oldu” gibi laflar ediyor musunuz?

RIDVAN: Benim diğer yorumculara göre avantajım şu, Güntekin futbol topunu çok iyi biliyor. Yani futbol oyununu biliyor. Sistemi biliyor, oyuncu kalitesini biliyor, ruhunu biliyor. Sanki dersin 20 sene futbol oynamış, antrenörlük yapmış, kalkmış buraya gelmiş. O yüzden fazla ayrıştığımız konu olmuyor. Onun önerdiği bir şey bana mantıklı geliyor. Ama ben başka bir açıdan baktığımda katılabiliyor ya da itiraz edebiliyor. Bazı yorumcuları izliyorum. Benim düşüncemin tam zıddını söylüyor. Ben O kişiyle nereye kadar tartışabilirim. Ama Güntekin’le öyle bir durum yok. Çünkü çok fazla ters düşmüyoruz.

Onay’ın hakkı Onay’a

Güntekin Onay, tartışmasız Türk televizyonlarının en önemli spor yorumcularından biri. Yıllardır canlı yayın yapıyor. Aynı anda futbolun içinde konuşulan bütün dillerde röportajlar yaparak bizi olduğumuz yere çiviliyor. Ama kaza bu ne canlı yayın, ne de geliyorum diyor.

AYGEN: Bugüne kadar iki büyük canlı yayın kazası geçirdiniz. İkisinde de soğukkanlı ve şaşkındınız. Yeniden olur diye bir korkunuz var mı?

GÜNTEKİN: 15 yıldır bu işi yapıyorum. Neler neler yaşadım. İşte bir tanesinde arkadaşımızın sesi kalmış. O yayına yansıdı. Bizim orda yarım saniye süremiz vardı. Bursaspor maçı bitti. O ses yayına çıktı. Sonra o ses bize de geldi. Bizim şaşkınlığımız yayına yansıdı. İzleyici şaşırdı. Biz de yayına o ses yansıdığı için şaşırdık. Ama yayına devam ettik. O ses benim değildi. Ama iyi bir malzemeydi. Araştırmadan herkes de kullandı. Korkum yok. Canlı yayında her türlü kaza olabilir. Önemli olan telafisi mümkün olmayan şeyler olmasın.

AYGEN: Maç anlatmak mı, maç yorumlamak mı?

GÜNTEKİN: Yurtdışında bizim mesleğimizin ismi commentator. Yani yorumcu. Bir şey anlatıyorsunuz. Neticede gördüğünüz zaman Ahmet, Mehmet, Hüseyin demek kolay. Bilgiye ulaşmak da kolay. Az önce söylediğim gibi internetten oyuncuyla ilgili bütün bilgileri bulabilirsiniz. O da kolay. Önemli olan bu bilginin altının dolu olması. Toplumda sonradan görme diye bir kavram vardır. Bazı insanlar parayı sonradan kazandılarsa bu belli olur. Bu sırıtır. Bilginin de altı dolu değilse sırıtır. Bilgiyi de özümseyeceksin. Yerinde ve doğru kullanacaksın. Bence bu çok önemli.

Her sezonun yıldızı Rıdvan Dilmen

Yazar Erkan Goloğlu 2002 yılında kaleme aldığı “Sezonun yıldızı Rıdvan” başlıklı yazısında, şanlı bir futbol kariyerinin ardından futbol yorumculuğuna başlayan Dilmen’in ne kadar başarılı olduğunu tüm gerekçeleriyle açıklamıştı. Ama en önemli detay Dilmen’in teknik bilgisiydi. Biz de fırsatı değerlendirdik. Güntekin Onay’dan kısacık bir izin isteyip bir bilene tüm merak ettiklerimizi sorduk. (Tabii ara ara O’nun onayını da alarak.)

KEREM : Hocam biraz önce geldiğimizde Fatih Terim buradaydı, FB maçını da beraber seyrettiniz, neler konuştunuz?

RIDVAN: Fatih Hoca 5.5 saat kaldı burada. Bütün bu zamanda futbol konuştuk. İnanın hiç özel hayat falan konuşmadık. Futbol, Norveç maçı, antrenman, oyuncu psikolojisi, oyuncunun koşu stili, gamsızlığı, bunları konuştuk.

KEREM : Hocam bir antrenör nasıl olmalı?

RIDVAN: Bir antrenörün kulübünü sevmesi, sahiplenmesi lazım. Ben mesela Gerets de o elektriği görüyorum. Baktığımız zaman hatalarını görüyoruz. Ama Gerets çok kötü bir haksız rekabet içinde. Bir tarafta istediği oyuncuyu alabilen iki takım diğer tarafta alamayan bir takım. Örneğin biz üçümüz antrenörlük yapıyoruz. Ne yaparsanız yapın İskoçya örneği gibi Fenerbahçe, Beşiktaş, Galatasaray arasında gidiyor bu lig. Ama ben Mercedes istiyorum alıyorlar. Siz istiyorsunuz alamıyorlar. Böyle bir haksız rekabet var.

KEREM: Sizce federasyon Türk futbolunu doğru yönetiyor mu?

RIDVAN: Şampiyonluklarda etkilediğini düşünmüyorum. Çünkü 35 maçlık bir periyot. Fenerbahçe 80 puanla şampiyon oldu. 81 puanla şampiyon olamadı. Rakibi 83 puanla şampiyon oldu. Bu yeterli bir örnek. Ama ceza konularında %100 hatalı kararlar veriliyor. Bana göre federasyon olarak en büyük problemimiz bu. Örneğin prim veriliyor. Fenerbahçe’ye ceza veriyorsunuz. İzmir’e gönderiyorsunuz. Galatasaray’a, Beşiktaş’a ceza veriyorsunuz. Bu 3 takımın ortalama 20-25 bin civarında kombinesi var. Durup dururken kulüplerin kasalarına kazanç sağlıyorsun. Ama Anadolu kulüpleri için bu geçerli değil. Ceza mı veriyorsunuz, ödül mü veriyorsunuz. Bu yanlış yani.

GÜNTEKİN: Yaptırımların güçlü, cezaların caydırıcı olması lazım, canını yakacaksın. Yakmazsan senin canın yanar.

KEREM: Ntv İspanya ve Alman liglerinin maçlarını yayınlıyor. Orda yorumculuk yapmayı düşünüyor musunuz?

GÜNTEKİN: Beraber izlerken yorumluyoruz zaten. (gülüyorlar)

RIDVAN: Düşünüyoruz. Barcelona – Real Madrid maçını Okay’la (Karacan) birlikte yorumlayacağız diye konuştuk. Ben maç yorumlamak isterim.

KEREM: Hocam maç yorumlarken yine “Gol olur” diyecek misiniz?

RIDVAN: Artık demeyeceğim. Çünkü moda oldu. Herkes söylüyor. Bu arada Güntekin’den tek şikayetim, futbolda çok kelime yok. Belli şeyler. Ama Güntekin yorumlamaya başlayınca bana bir şey kalmıyor. Evet demek zorunda kalıyorum.(gülüyor). Yorum yaratmak zorunda kalıyorum.

KEREM: Hocam, Fenerbahçe yenildiyse ya da kötü oynadıysa kızgınlığınız belli oluyor…

GÜNTEKİN: Oyuncular iyi oynamadıysa, çok kötü mücadele ettilerse oyunculara kızıyor.

RIDVAN: 3-0 yendikleri maçtan sonra bile eğer kötü oynadılarsa sinirli olabiliyorum. Mesela Konya, Bursaspor maçlarından sonra ben beğenmediğimi söyledim.

AYGEN: Teknik direktörlüğe neden devam etmediniz?

RIDVAN: Çalıştığım takımları en az beş basamak atlatmışımdır. Başarılı oldum. Başarısız olmadım hiçbir takımda. Ama şu olabilir, tercihlerde ve ayrılmalarda aceleci davranmışımdır. Her sezon başı 10 tane kulüple görüşüyorum. Ama bundan sonra çok seçici olacağım.

Maçın son dakikaları…

Beşiktaş maçı başlamak üzere. Daha sorulacak sorularımız var. Onlardan bir uyarı gelmiyor. Ama zamanımızın azaldığını hissediyoruz. Bir ver kaç denemesiyle, futboldan çok uzaklaşmadan son sorularımızı yöneltiyoruz.

AYGEN: Sizin için, hayatınızdaki kadının futbolu sevmesi önemli mi?

RIDVAN: Benim eşim futbolu sevmemezlik yapmıyor. O da izliyor. Ama benim programımı fazla izlemiyor. Futbolun konuşulmasından rahatsız olmaz.

GÜNTEKİN: Benim kız arkadaşım da öyle. Futbolu çok seviyor.

AYGEN: Siz kimleri okursunuz, izlersiniz?

GÜNTEKİN: Hemen hemen herkesi okumaya, fikirlerinden bir şeyler kapmaya çalışırım. Aykırı fikirleri de okurum. Günlük gazeteleri okuyorum. Ama dergileri de takip ediyorum.

RIDVAN: Ömer Üründül’ün futbol görüşünü beğeniyorum. Bilgin’in tarzını beğeniyorum.

GÜNTEKİN: Bilgin, farklı olmak için farklı değil zaten farklı.

AYGEN: Sizce bütün sezonun en önemli olayı neydi?

GÜNTEKİN: Bence genel anlamda Anadolu takımları karşısında 3 büyüklerin kötü bir sezon geçirmesi ve çok puan kaybetmesi ve kötü futbol oynaması.

RIDVAN: Bence yabancı transferlerin fiyaskosu

KEREM: Rıdvan Hoca’ya en başında sorduk. Size de sonda soralım. Bu sene Fenerbahçe şampiyon olur mu?

GÜNTEKİN: Şu anda yakın gözüküyor ama bilemezsin işte neyin ne olacağını. Bugün Kayseri maçını farklı da kaybedebilirdi, farklı da kazanabilirdi. Ama berabere bitti. Fenerbahçe o güveni vermiyor. Ama şampiyonluğa en yakın takım. Ama artık Türk halkı artık şunu bilmeli. Galatasaray geçen sene şampiyon oldu. Bu sene 2. ya da 3. olması normal. Manchester United senelerdir şampiyon olamıyordu. Bu sene şampiyonluğa gidiyor. Belki olacak, belki olamayacak. Her sene şampiyon olmak gerekmiyor. Önemli olan hep zirvede olmak. Şampiyonluğa ulaşırsın ulaşmazsın o ayrı. Önemli olan o rekabetin ve mücadelenin içinde olmak.

Bu arada Beşiktaş maçı başlıyor.Ve hepimizin gözü maçta,birden Rıdvan Hoca ayağa kalkıyor ve Güntekin Onay’a aynen şöyle diyor; “Penaltı verdi hocam”.

Şeytan marka giyer!

Rıdvan Dilmen reklamcılar için çok iyi bir rol modeli. O da bunun farkında ve bir danışmanlık şirketiyle çalışıyor. Her projeyi kabul etmiyor. Biz de artık bir slogana dönüşen, en çok dikkat çeken ve üstüne en çok konuşulanı sorduk.

AYGEN: Neden Beckham’la aynı reklamda oynadınız.

RIDVAN: Ben format bu olmasaydı kabul etmezdim. Beni onurlandıran bir iş olduğu için kabul ettim. İyi de oldu.

KEREM: Hocam Beckham’la görüşüyor musunuz?

GÜNTEKİN: Güzel soru.(gülüyor ama Rıdvan Hoca ciddi)

RIDVAN: Yok.

AYGEN: Beckham örneği Türk futbolcusu için de uygulanabilir mi?

RIDVAN: Bizde bizim oğlan var. Pek tutmaz. Zaten tek örnek Beckham, Ronaldinho’yu da öyle yapmaya çalışıyorlar. Ama o da tutmaz.

GÜNTEKİN: İlhan Mansız bir ara denedi. Ama antipatik geldi bizim toplumumuza.

KEREM: Size reklam teklifi geldi mi?

GÜNTEKİN: Bana birkaç kere reklam teklifi geldi. Ama açıkçası benim reklamcılarla aram iyi değil. Ben kabul etmiyorum reklam tekliflerini genelde. Çünkü birkaç kere zamanlamayla ilgili problem yaşadık.

KUTU: 90+1

“Çocuklar hadi toparlayalım” dedi Rıdvan Hoca. Baktık uzatmaları oynuyoruz. Hatta 90+1 olmuştu bile. Kayıttan çıkmadan, gözümüz hakemde bitirmeye oynadık.

AYGEN: Spor yapıyor musunuz?

RIDVAN: Haftada 3 gün düzenli olarak yapıyorum.

GÜNTEKİN: Ben de aynen. Sigarayı bıraktım, tekrar spora başladım.

KEREM: Hocam, Tanju’yla görüşüyor musunuz?

RIDVAN: Uzun zamandır görüşmüyoruz.

KEREM: Roberto Carlos’u Fener’e istiyor musunuz?

RIDVAN: Ben istemiyorum.

KEREM: Zico gider mi?

RIDVAN: Bilemem ama şampiyon olursak niye gitsin ki?

AYGEN: Neden siyaset yazdınız?

RIDVAN: Sedat Ergin aradı. İzlenimini aktar dedi. Benim izlenimim oydu.

KEREM: Sizce Başbakanımız iyi bir Fenerbahçeli mi?

RIDVAN: Evet. Futbolu da çok iyi biliyor.

SOYUNMA ODASI

AYGEN: Maçları izlemeyi, futbol hakkında yazılar okumayı, futbol yorumlarını dinlemeyi seviyorum. Nedeni gayet açık. Ofsaytı çok genç yaşta öğrendim. Mahalle maçlarında kız olmama rağmen kalecilik yaptım. Doğal olarak Güntekin Onay da Rıdvan Dilmen de beni büyüledi. Ama en keyifli yanı konuşulanları anlıyor olmamdı. İyi ki futbol var. Geleceğe yönelik dileğimse hep “iyi futbol”. Sözün üstüne söz söylemek olmaz. Ben yazımı en sevdiğim spor yazarı İslam Çupi’nin Rıdvan Dilmen için yazdığı satırlarla bitiyorum. “… Rıdvan futbolda bir insan değil, bir büyüdür, bir sihirdir, oyun alanında…”

KEREM: Bence futbolun en keyifli yanı 90 dakikada bitmemesi. Fikrine saygı duyduğum, yorumunu merak ettiğim herkese çok teşekkür ediyorum. Bu keyfi uzattıkları için. İyi futbol adına 90 dakikadan çok daha uzun mücadele ettikleri için. Güntekin Onay’a teşekkür ediyorum. Futbol bilmekle kalmayıp futbolla yaşadığı ve bildiği her şeyi, herkesle paylaştığı için. Ama en çok Rıdvan Dilmen’e teşekkür ediyorum. Çünkü benim futbol kahramanım beni yanıltmadı. Yıllarca Türk futboluna hizmet etti, hala da ediyor. Aynı renklere gönül vermenin büyülü anlamını bir kez daha çözdüm. Bir itirafla bitirmek istiyorum. Sonlara doğru Aygen dışında hepimiz Beşiktaş-Çaykur Rize maçına odaklandık. O anlarda Aygen’in hala soru sormaya çalışması çok keyifli bir anı oldu benim için. Eve gittiğimde aklıma geldikçe güldüm.

16 Eylül 2011 Cuma

Yalnız Şarkılar


Hastalık nedeniyle arşivden aparttım. Hem de Nick Hornby olur blog'umda. Fena mı olur?

Her kitabıyla gönlümüzü bir kez daha fetheden İngiliz yazar Nick Hornby’nin 2003 yılında yayınlanan kitabı ’31 Şarkı’ yıllardır sabırla bekleyenler için nihayet Türkçe’de. ’31 Şarkı’ Nick Hornby okurları tarafından gizli bir anlaşmasıyla çok muzip sulara kaçmadan yalnızlık şarkıları olarak özümsendi bile.

Nick Hornby ile tanışma!

Hayatımın yazarı Nick Hornby ile tanışmam İstanbul Film Festivali’nde izlediğim ve en çok senaristini merak ettiğim High Fidelity ‘Sensiz Olmaz’ sayesinde oldu. Hayatımın yazarı diyorum çünkü High Fidelity’den bu yana Nick Hornby’nin tüm kitaplarını, makalelerini, dahil olduğu karma kitapları okudum. Sinemaya uyarlanan tüm filmleri izledim. Bir gün tanışma hayaliyle cümleler hazırladım. Hornby’nin geç de olsa bizde de yayınlanan kitabı 31 Şarkı’nın Türkçe’de yayınlandığını duyduğum gün akşam olmak bilmedi. Ofisten çıkıp kitaba kavuştuğumda ise her zamanki gibi bitmesin diye yavaş ve dikkatlice okumaya koyuldum. Her güzel şey gibi 31 Şarkı’da çabuk bitti. Geriye kitabı okurken aldığım notları paylaşmak kaldı.

Cenazenizde hangi şarkı çalsın?

31 Şarkı, iyi bir yazar olduğu kadar iyi bir müzik dinleyicisi de olan Nick Horby’nin bugüne kadar hayatında bir şeyler ifade eden, bazen aynı duyguları hissettirdiği, aynı temel özellikleri taşıdığı için aynı başlık altında yazdığı 31 Şarkı’nın kısa öykülerinden oluşuyor. Bu öykülerde şarkılar fonda çalarken Nick Hornby, ilk cinsel deneyiminde kafasının içinde çalan şarkıdan, cenazesinde çalınmasını istediği şarkıya, sinemaya uyarlanan ‘Bir Erkek Hakkında’nın soundtrack’inde yer alan şarkılardan, hiç beklemediği anlarda ona büyülü atmosferler sunan şarkılara kadar müzikal arşivinden özenle seçtiği çok güzel şarkıları çok güzel satırlarla anlatıyor. Kitaptaki şarkıların listesine iki paragraf sonra ulaşabilirsiniz. Benim tavsiyem tıpkı benim yaptığım gibi bir yandan şarkıları dinleyip bir yandan da öykülerini okumanız. Dünyanın en iyi insanı olmaya aday Nick Hornby bu noktada da devreye girip kitapta yer alan şarkıların hangi albümlerde yer aldığı içeren bir ‘diskografi’ ile 31 Şarkı’yı bitiriyor. Kitap bittiğinde üzülmeyin çünkü şarkılar kafanızın içinde çalmaya devam ediyor.

Hornby ve müzik…

Hornby'nin hayatında ve eserlerinde geniş yer bulan müziğin önemi, yazarın Dave ve Serge Bielanko tarafından kurulan Marah isimli rock grubu ile yaptığı uzun soluklu ve başarılı çalışmalardan da görülebilir. Hatta Hornby grupla birlikte Amerika ve Avrupa turnesine çıkmış, sahneye çıkıp şahsi müzik geçmişinde onun için önemli anları ve yorumcuları anlattığı denemeleri okumuştur. Yazarın Bob Marley, Rory Gallagher ve The Clash gibi sanatçılar hakkında yazdığı denemelerin ardından grup bu sanatçıların bir şarkısıyla konsere devam eder. Hornby ve ufak ama yadsınamayacak hayran kitlesi arasında Stephen King ve Bruce Sprinsteen gibi isimleri barındıran Marah bu projeyi uzun süre yürütmüş ve sonunda tüm denemeleri ve şarkıları içeren bir gösteri hazırlamıştır. Hornby'nin okuduğu son deneme Marah hakkındadır ve bu denemeden itibaren grup kendi şarkılarıyla devam eder.

A Long Way Down (Düşerken) karakterlerinden JJ, kariyeri yolunda gitmediği için Londra'da pizza servisi yapmakta ve 1999'un son gününde intihar etmeyi planlamaktadır. Karakterin Serge Bielanko'nun Londra deneyimleri esas alınarak yazıldığı düşünülmektedir.

31 Şarkı’ya dair mühim notlar!

- 31 Şarkı’nın 18’nin yer aldığı kitapl aynı adı taşıyan albüm 2004 yılında Sony Music tarafından yayınlanmıştı. Israrla arayanlar bu albümü mutlaka bulurlar.

- 31 Şarkı ülkemizde geçtiğimiz Ağustos ayında Sel Yayıncılık tarafından yayınlandı.

- 31 Şarkı farklı ülkelerde farklı kapaklarla yayınlandı. Foto Galeri’de görülebilir.

31 Şarkı’nın sıralı tam listesi:

1. your love is the place where i come from - teenage fanclub
2.
thunder road - bruce springsteen

3. I’m like a bird - nelly furtado

4. heartbreaker – led zeppelin
5. one man guy - rufus wainwright

6. samba pa ti – santana
7. mama you been on my mind - rod stewart

8. can you please crawl out your window - bob dylan

9. rain – the beatles

10. you had time - ani difranco
11. I’ve Had it – aimee mann

12. born for me - paul westerberg

13. frankie teardrop - suicide

14. ain’t that enough – teenage fanclub

15. first i look at the purse – the j. Geils band

16. smoke - ben folds five
17. a minor incident - badly drawn boy
18. Glorybound - the bible

19. caravan – van morrison

20. so I’lI run – butch hancock & marce lacouture
21. puff the magic dragon - gregory isaacs

22. reasons to be cheerful, pt3 - ian dury and the blockheads
23. the calvary cross - richard & linda thompson
24.
late for the sky - jackson browne
25. hey self defeater - mark mulcahy
26. needle in a haystack - the velvelettes
27.
let's straighten it out - o.v. wright

28. röyksopp’s night out – röyksopp
29. frontier psychiatrist - the avalanches

30. no fun / push it - soulwax
31.
pissing in a river – the patti smith group

Nick Hornby’nin Türkçe’de yayınlanan kitapları:

Ölümüne Sadakat, Mayıs 2005

Bir Erkek Hakkında, Haziran 2005

İyi de Nasıl?, Ekim 2005

Hece Cümbüşü, Aralık 2005

Düşerken, Mayıs 2006

Melekle Sohbet, Temmuz 2006

Futbol Ateşi, Eylül 2006

Çat, Kasım 2007

Shakespeare Para İçin Yazdı, Eylül 2009

31 Şarkı, Ağustos 2010

15 Eylül 2011 Perşembe

çıkan kısmın özeti..

Bir zamanlar bir hırka bir heves açtığım blog'umda pek yakında güzel şeyler olmaya başlayacak. Umarım paylaşımlarım yerine ulaşır. Orda kimse var mı? :)

cingi 2


http://blog.cingionline.com dost ve kardeş blog'um cingionline'da Selçuk Sami Cingi'nin heyecanla beklediğimiz 2. stüdyo albümünün kayıt sürecini günbegün sansürsüz takip edeceğiz. Ülkemizde bu anlamda bir ilk olan bu blog umarım bir akım başlatır ve müzik severler olarak dinlediğimiz albümlerin hazırlık süreçlerini, zorlukları, şamataları daha çok izler ve dinleriz..